RÖNESANS MİMARİSİ

Rönesans akımı özünde Avrupa’da cehalet çağının kapanması ve Yunan-Roma kültürününe geri dönüşü hedefleyen bir ”yeniden doğuştur.”

Mimaride ise Roma ve Antik Yunan medeniyetlerine ait olan temel sanat ve kültür unsurlarının yeniden ele alınarak, 15. Yüzyıl dünyasına başka bir boyutta yansıtılmaya çalışılarak 15. yüzyılın başlarında İtalya’nın Toscana bölgesinde ortaya çıkmış ve daha sonra 16. yüzyılın ortalarına doğru Fransa, Almanya, İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa’ya yayılmıştır.

RÖNESANA GÖRE MİMARİNİN TEMELİ

Rönesans mimarlarına göre mimarlık eşittir matematikti.

Mimarlığı kosmik düzenin bir parçası hatta kopyası olarak görüyorlardı. Onlara göre bu düzeni simgeleyen en mükemmel biçimler kare ve daire idi. aynı zamanda Rönesans tasarımcıları için Tanrının kusursuzluğunun simgesi daire formuydu. Bu nedenle daire ve kare, kilise planlarının ideal formları olarak kabul edilmiştir. Vitruvius un düşüncelerinde temel aldığı Platon un evrenin geometriye bağlı anlatımı bu değerlendirmede büyük rol oynamıştır. Platon a göre düz doğrular ve daireden türetilen formlar ve bunların 3. boyutlu uzayda oluşturduğu katı cisimler ebedi ve mutlak güzelliği temsil ediyordu. Ne varki bu formların oluşturulmasında formsal bütünlüğü oluşturan elemanların birbiriyle olan oran ve orantısal ilişkilerin büyük önemi vardır. Rönesans mimarı bu ilişkilerin aynen bir müzik parçasını oluşturan seslerin kendi aralarında oluşturduğu harmonik ilişkilerinden farklı olmadığını düşünüyordu.

Yukarıda bahsi geçen Romalı Mimar Vitruvius MS 100 civarında yazdığı ‘Mimarlık Üzerine On Kitap’ adlı eseriyle dönem mimarlarının adeta kılavuzu olmuştur. Kitap çok geniş konu yelpazesini kapsamakta olup bunlar arasında geometrik ve simetrik biçime ve de yapının estetik tanımına ilişkin açıklamalar ağırlıklı yer tutmaktadır.
Mimaride parçaların birbiriyle ve bütünle oluşturduğu uyum kitabın Rönesans mimarlarının dikkatini çeken en önemli konusunu oluşturmuştur.

Platona atfen geliştirdiği estetik tanımıyla, Vitruvius geometrik şekillere dayalı ideal formlar ile oran ve orantıya dayalı ‘ebedi ve mutlak’ güzellikten sözetmektedir. Vitruvius kitabının 3. kısmında (kitap 3) insan vücudunun değişik uzuvlarının birbirine ve insan boyuna oranından söz ederek, mimaride ideal oran sistemlerinin insan vücudunun kusursuz oranlarında bulunabileceğini ima etmiştir.

Rönesans mimarı Leon Batista Alberti (1404 – 1472), dünyanın en eski 2. kitabı olan ‘Mimarlığın On Kitabı’nın yazarıdır.

Kitabında Vitruvius’un görüşlerine geniş yer veren Alberti geliştirdiği oran ve orantıya dayalı yeni formülerle, bu konuyu daha ileri boyutlara taşıyarak, mimariyi oran ve orantı üzerine kurulmuş bir matamatik bilimi olarak tanımlamıştır.
Mimariyi müziğin dondulmuş hali olarak gören Alberti’ye göre mimaride ‘güzellik öyle birşeydir ki ne ondan bir şey çıkarabilir, ne de ona bir şey ilave edebilirsiniz.’ O böylesi bir güzelliğin mimaride ancak bütünü oluşturan parçaların birbiriyle ve bütünle doğru şekilde oranıyla elde edileceğine inanmıştır.

RÖNESANS MİMARİSİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

  • Yapıların mimarisinde kolay anlaşılabilen sayısal oranlara göre düzenlemeler yapılmıştır.
  • Yapıların dış görünüşleri genellikle küp ve paralelyüz gibi basit geometrik şekillerden oluşmaktadır.
  • Mimarinin ana malzemesi taştır, ancak yükseltilmiş kubbelerde tuğla kullanılmıştır. Ayrıca sütunlarda ve dekorasyonda mermer tercih edilmiştir.
  • Antik mimariden etkilenilerek klasik elemanlar kullanılmıştır. Ancak taş tuğla karışımı mimari yapısından dolayı antik öğeler yalnızca cephelerde dekoratif olarak kullanılmıştır.
  • Yapıların mimarisi, yatayda gelişen ve insan ölçeğine uygun formda planlanmıştır.
  • Tanrının kusursuzluğunun simgeleyen daire formu ve ayrıca kare form kilise planlarının ideal formu olmuştur.
  • Üst üste çapraz tonoz yerine konstrüksiyon bakımından daha kolay uygulanan beşik tonoz kullanılmıştır.
  • Pencerelerde iç içe açılan kemerler yer almıştır.
  • Sütün, saçak, üçgen alınlık ve pilaster gibi antik mimari öğeler, birlikte veya ayrı olarak kullanılmıştır.
  • Işıklandırma önem kazanmış, rastgele değil yönlendirici şekilde kullanılmıştır.
  • Yatay silmeler kullanılarak yapılarda çok katlı ve yüksek bir izlenim yaratılmıştır.
  • Yarım daire kemerler kullanılmıştır.
  • Rönesans dönemi şehirciliği, merkezden dışa doğru açılan ışınsal bir planlama temeline oturtulmuştur.
  • Romanesk ve Gotiğin katedral yapılarında yoğunlaşan mimari ağırlığının aksine; Rönesans mimarisi saray, köşk ve sosyal binalar gibi farklı yapı türlerinde de görülmüştür.
  • Resim, heykel ve mimari iç içe kavramlar olarak yapılarda yer almıştır.
  • Meydanların merkezini süvari heykelleri süsler.

KAYNAKÇA

https://sanatkaravani.com/ronesans-donemi-mimarisi/
https://www.tarihlisanat.com/ronesans/
https://sanatkaravani.com/ronesans-donemi-mimarisi/
https://www.tarihlisanat.com/ronesans/

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın